Ben cocukken Disneyland yok muydu ya da vardi da benim mi haberim yoktu bilmiyorum ama hic oyle aman da Disneyland’e gideyim, masallarin icine dalayim gibi hayallerim olmadi. Hatirliyorum, en buyuk hayalim o zamanlar cok meshur olan Tatilya’daki konusan agaci gormekti, onu da Cilgin Bedis dizisinde gorup “kesin icinde adam var yea” diye kendi kendime postayi koyup hayallerimin icine tuy dikip butun hevesimi kendi kendime kacirmistim.
Sonradan bu roller coaster denilen hiz trenlerini cok sevmeye basladim. Oyle ki, 4 gunluk Roma seyahatimin bir gununu sehir disinda olmasina ragmen Magicland isimli gereksiz lunaparka ayirmistim. Eh, bu kadar roller coster sevip de Disneyland’e gitmemek olmaz diye dusunup, en dusuk sezonun en ucuz zamanina aldim bileti.
Simdi bilmeyenler icin kisaca belirteyim, 2 park var bu Disneyland’de. Birisi Park digeri Studio olarak geciyor. Studio kisminda tahmin edebileceginiz gibi ucak kacan oyuncaklardan cok Disney filmleri temali gosteriler, fimlerin nasil yapildigini anlatan animasyonlar falan oluyor. Simdi boyle kucumsuyormusum gibi oldu ama benim icin “tum zamanlarin favorisi” haline gelen Rock’n Roller Coaster da tam olarak burada bulunuyor! O yuzden siz de gideceksiniz eger tek park degil iki park icin alin bileti. Nerde neyle karsilasacaginiz belli olmuyor, fiyat da cok fark etmiyor zaten.
*Studio kisminda butun karizmasiyla Buzz Lightyear.
Bizim gittigimiz donem icin acilis saati sabah 10’du biz de o yuzden Gare De Lyon’dan 9:00’da trene binip 9:45’de Disneyland’e vardik. “Erkenden geldik eheheh” diye sevinmeye luzum yok cunku insanlar coktan kuyruk olup kapilarin acilmasini beklemeye koyulmuslar bile.
Simdi burda size verebilecegim en buyuk tuyo “cantasiz gidin” demek olur cunku cantalilar ve cantasizlar icin girisleri ayirmislar. Kontrol oldugu icin cantali kismin ilerlemesi hem daha uzun suruyor hem de cantasiz giden insan sayisi az oldugu icin cantasizlar girisi genelde bos oluyor.
Iceri girer girmez bi harita edinin yoksa oldugunuz yerde doner durursunuz. Gozunuzde kucultmeyin, cok buyuk bi park burasi. Bizim 1 gunlugune gittimize bakmayin, coluklu cocuklu olanlar 4-5 gun ayiriyor.
* Gun sonundaki gecit toreninden.
Park kismi gercekten ruya gibi. Cocuk olsaydim kafayi yerdim muhtelemen. Her yerde Disney’in o sihirli muzikleri caliyor. Giristen itibaren o meshur pembe kaleye kadar olan kisimdaki dukkanlarin ici, disi, sattikleri her seyleri ayri ayri guzel. Ben de her ne kadar “gelmicem bu gapitalistlerin oyununa” deyip hediyelik almayi bi yere kadar reddedebildiysem de, sonunda dayanamyip 10 Euro’ya bi kahve fincani aldim. Iyiki de almisim, cok begendim.
* 2 kez bingidim Indiana Jones roller coasteri.
Maalesef gittigimiz gun hemen hemen herkesin favorisi olan Space Mountain kapaliydi ve kuyruk yuzunden butun oyuncaklara binemedik ama sanirim %70-80’ine binmeyi basardik. Simdi tek tek butun oyuncaklar hakkinda yorum yapip yaziyi gereksiz uzatmak istemedigim icin sadece en begendiklerimin ismini verip konuyu kapatiyorum.
Rock ‘n’ Roller Coaster Starring Aerosmith: Studio kisminda, benim gibi korkunc roller coaster seviyorsaniz mutlaka ama mutlaka gidin!
Indiana Jones and the temple of peril – Butun o kuyrukta beklemelere ragmen iki kez bindim… Baska bir sey dememe gerek yok sanirim?
It’s a small world – Cocuklar icin yapilmis ama iceri girince derdi tasayi unutturan sirinlikte, buyulu bi yer. Cok sira olmaz zaten bi gidin gordun.
Buzz Light Year – Ben Toy Story’i cok severim. Siz de seviyorsaniz muhakkak gidin.
Star Tours – Star Wars fanatiklerinin muhakkak gormesi gereken 5 boyutlu bi show. Azcik mide bulandirabilir, dikkatli olun.
Iste boyle. Paris gezimin 2. gununu gecirdigim Disneyland’den cok mutlu ayrildim. Yoksa siz hala Paris hakkinda yazdigim 1. yaziyi okumadiniz mi? Hadi suraya bi tik o zaman.