Florida denilince aklınıza ilk gelen şehrin Miami olması normal. Benim de öyleydi. Zaten Florida gezimize başlamadan önce de aklımızda Orlando’dan çok Miami vardı. “Amaan n’olcak ki canım, bir kaç tema parkı falan işte” diyordum. Yanılmışım. Öyle böyle değil hem de çok yanılmışım!
Bir Pazar sabahı Miami Havalimanı’ndan Orlando’ya doğru yol alırken 13 saatlik yolculuk sonrası jetlag’ın vermiş olduğu doğal sersemlik sebebiyle olsa gerek ‘park biletlerini almış olmasam hiç gitmezdim valla Orlando’ya falan’ derken buldum kendimi. Molalarla beraber 4 saat süren yolcuğun ardından otelimizin olduğu bölge olan International Drive’a gelince ‘hmm fena değilmiş aslındalar’ baş gösterdi yavaştan. Otelimizi çok beğenip, odamıza yerleşip, dışarıda olmasına rağmen içi sıcak suyla dolu olan havuzumuza övgüler yağdırdıktan sonra adına I-drive dedikleri ulaşım aracıyla yavaş yavaş şehri keşfetmeye başlayınca tüm fikrim değişti ve abartıp “Miami’ye gitmeyelim hep burda kalalım”a kadar getirdim olayı. Sanki 4 saat önce mızmızlanan ben değilmişim gibi, yanımdaki arkadaşımdan çok ben sahiplendim Orlando’yu.
Peki ne var bu güzeller güzeli dediğim Orlando’da? Disney World, Universal Studios? Ee başka?
Şehir güzel, şehir temiz, şehir sakin, şehir resmen ütopya… Sabah dışarı çıkınca spor yapmak için yanınızdan geçen insanlar günaydın diyorlar! Demeyenler bakıp gülümsüyorlar! Gülümsemeyenler de dövecekmiş gibi değil normal insan gibi suratınıza bakıyorlar! Her şey organize, yollar geniş geniş her biri 4-5 şerit, trafik akıyor, kornalar çalmıyor… E ben bu şehri sevmeyeyim de hangi şehri seveyim?!
Bu kadar övgü yeter teknik bilgi ver bize diyecek olursanız, konuya, yeniden öve öve bitirmeyecek kadar sevdiğim otelimiz Avanti Resort’ten başlamak isterim. Orlando’ya gitmeden önce kafamızı karıştıran soruların başında “Orlando’da nerere kalınır?” geliyordu. Disney World ve Universal Studios için biletlerimiz var ama biz ikisinde de kalmak istemiyoruz çünkü sadece parkları değil aynı zamanda şehri de keşfetmek istiyoruz. Orası mı burası mı derken daha önce Orlando’ya 7-8 kez gittiği için fikrine çok güvendiğimiz bir arkadaşımız “hiç düşünmeyin, direk International Drive’a gidin” dedi. Otel fiyatları da tema parkı yakınlarındaki otellere göre daha uygun olduğu için arkadaşın sözünü dinledik ve Avanti Resort’te kalmaya karar verdik. İyi ki de öyle yapmışız. 4 yıldızlı bir resort olmasına rağmen servis kalitesi 5 yıldızlı otelleri aratmayacak seviyedeydi. Hem odamızı hem havuzu hem de otelin bulunduğu semti çok ama çok sevdik.
Ertesi gün, biletini daha önceden aldığımız, Cape Canaveral’de bulunan Kennedy Uzay Merkezi Ziyaretçi Kompleksi’ne gittik (Kennedy Space Center Visitor Complex). Otelle arası yaklaşık 1 saatti ama yollar dümdüz ve çok geniş olduğu için araba kullanması hem rahat hem de çok zevkliydi. Hatta zaman zaman manzara o kadar güzeldi ki, arkadaşımla küçük çapta bir “arabayı sen kullan manzarayı ben izleyeyim” tartışmasına girdik. Merkeze giderken yolun bazı yerlerinde “vahşi yaşam başlangıcı, acil durumlar harici durmak yasak” tabelaları görünce önce anlam veremedik ama sonradan gölün kenarından yavaş yavaş suyun içine süzülen bir timsah görünce tabelaların sebebini çok net anladık! Timsah heralde, timsah, vahşi olan!
1 saatlik yolculuğun sonunda uzay merkezine vardık ama hava beklediğimizden çok daha soğuk olduğu için önce bir şaşırdık. O şaşkınlık yetmedi, daha sonra etrafımızda boyu onlarca metre olan bir sürü uzay mekiği görünce çok daha fazla şaşırdık! “Uzay merkezine gidiyosun, ne bekliyosun?” demeyin. Her ne kadar beklentinizi yüksek tutarsanız tutun, o makinelerin atmosferin dışına çıkmak suretiyle yolculuk yaptığını hayal etmek ve aynı anda onlara dokunabilmek çok çok başka bir duygu.
Kompleksin içi onlarca atraksiyonla doluydu. Bir uzay mekiğinin nasıl uzaya gönderildiğini anlatan 5 boyutlu filmler, daha önce uzaya gitmiş önemli astronotların deneyimlerini anlatan sergiler, o astronotlardan imzalı resim alıp fotoğraf çekilebilme şansı ve hatta astronotun kendisiyle öğle yemeği yiyebilme şansı!
Bu fırsat kaçar mıydı? Kaçmazdı! Hemen aldık bileti, aç olmasak da girdik astronotla öğle yemeğine. Yemeklerin tatsızlığı bi yana, daha önce 5 kez uzayda bulunmuş astronotun “nereden geldiğinizi bilmiyorum ama ben hepinizin geldiği yeri (ülkeyi) gördüm!” diye konuşmaya başlaması ve bizlere verdiği bilgiler paha biçilemezdi. Uzaya gitmeden önce yaptıkları hazırlıklar ve orada bulundukları süre boyunca bizim aklımıza bile gelmeyecek zorluklarla karşılaşmaları… Gerçekten ömrüm boyunca unutamayacağım bir deneyimdi benim için.
Yemekten sonra, uzay merkezinin en popüler mekiği olan Atlantis’in “gösterisine” gittik. Adına gösteri mi denir ne denir bilemedim ama bu olay da kendi başına saatlerce anlatılabilecek apayrı bir deneyimdi.
İlk başta girdiğimiz karanlık odada, dört bir yanımızda projektörler aracılığıyla muhteşem bir show eşliğinde Atlantis’in seneler süren yapım aşamasını izledik. Daha sonra önümüzdeki perdede bir yandan Atlantis’in tarihini izlerken bir yandan, arkada hayal meyal Atlantis’in kendisini görmeye başladık. Gördüğümüz şey gerçek mi yoksa göz yanılsaması mı diye emin olmaya çalışırken devasa perde birden kalktı ve arkasında koskocaman Atlantis Uzay Mekiği bütün heybetiyle bizi karşıladı! Önce mekiğin tarihine tanık olup sonra da muhteşem sürpriz bir açılışla emekli uzay mekiği Atlantis’i karşımızda görünce heyecandan elim ayağım titremeye başladı!
Bu noktadan sonra gelsin selfieler… Ama benim o şaşkınlığım ve heyecanım uzun bir süre geçmedi. “Ya şu mekiğin büyüklüğüne bak, uzaya gitti geldi bu araç, hem de defalarca” diye kaç kez söyledim arkadaşıma bilmiyorum.
Bu devasa merkez tabii ki sadece benim anlattıklarımla sınırlı değil. Bizim zamanımız olmadığı için katılamadığımız daha onlarca atraksiyon vardı. Mesela bunlardan en popüleri her 15 dakikada bir hareket eden 2 saatlik bir otobüs turuydu ki, bu turla beraber uzay mekiklerinin fırlatıldığı rampayı ve tarihi Apollo 8 uzay mekiğinin fırlatıldığı noktayı yakından görebiliyormuşsunuz.
Gitmeden önce “3-4 saat kalır döneriz herhalde” dediğim uzay merkezinde yaklaşık 9 saat geçirdik fakat ayaklarım izin verseydi bi 9 saat daha kalırdım ben orada. Anlata anlata bitiremeyeceğim bir ziyaretten öte, hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyimdi benim için! Sizler de Orlando’ya gitmeyi planlıyorsanız, zamanınız yoksa bile gezinize bir gün daha ekleyin ve bu muhteşem deneyimi yaşamadan dönmeyin derim.
Orlando’da ilk günüm böyle geçti. Bir sonraki yazıda Disney World ve Universal Stüdyoları’ndan bahsediyor olacağım! :)
Merhaba Sayin Güllüler. Ben Almanyadan Gökhan. Bu yaziniz cok hosuma gitti ve biraz yardima ihtiyacim var. Cok merak ettigim ve görmek istedigim bir yer olarak Nasa Orlando ziyaretini nasil gerceklestirebilirim. Tur ile mi gidilmesi gerekiyor? Bu konu hakkinda bilgi verirseniz cok sevinecegimden emin olabilirsiniz. Tur ile gidikiyorsa nerden bulabilirim veya kiminle iletisime gecmem gerek. Yardimci olmaniz dilegiyle. İyi aksamlar dilerim.
Merhabalar, biz arac kiralayip kendimiz gitmistik. Ziyaretci merkezinin icinde ayri ayri turlar satiliyor ama oraya gitmek icin tur var mi bilmiyrum maalesef. :(