Yeniden dunyaya gelseydim ve dogmak istedigim ulkeyi secme sansim olsaydi hic dusunmeden Iskandinav ulkelerinden birini secerdim. Isvec olur, Danimarka olur bunlar hep benim “simdi burada yasamak vardi” dedigim memleketlerdir. Bunun en buyuk etkenlerinden birisi onlarin kulturune olan sempatim, digeri ise soguk sever bir yapimin olmasidir. Soguk seviyor olmami dogdugumdan bu yana Akdeniz kiyilarinda yasiyor olmama ve sicak havadan olesiye bikmis olmama baglayabilirim ama kulturlerine ve o cool duruslarina neden bu kadar hayransin diye sorarsaniz, cevabini ben de bilmiyorum. (Bilinc altimda, “eger oralara dogsaydim onlar gibi uzun boylu ve yakisikli olurdum : (” dusuncesi de yatiyor olabilir, bilemicem)
Iste yine bir yilbasi zamani nerelere gitsek ne yapsak dedigimiz bir ara, kendi kendimize kahramanlik yapip, Malta’da bile soguk olan Aralik ayinin son 1 haftasini Iskandinav ulkelerinde gecirmeye karar verdik. Planimizda once Stockholm’e, oradan Helsinki’ye oradan da Tallinn’e gitmek vardi, oyle de oldu.
Simdi ben yazimin bu bolumunde size Stockholm gezimden, diger bolumunde de Helsinki ve Tallinn’den bahsedecegim aksi taktirde cok uzun bir yazi olur, okumazsiniz. : )
Oncelikle, ne zaman gidilir?
Isvec, bir kuzey ulkesi olmasindan mutevellit, ozellikle guney ulkelerinde yasayan insanlar icin yilin 4 mevsimi soguk olan bir memleket. Ozellikle Aralik, Ocak ve Subat aylari ulkenin en soguk zamanlari oluyor ki, siz benim gibi soguk sever bir insan degilseniz bu aylarda bu sehirden uzak durmanizi tavsiye ederim. Daha bir bahar havasi, civil civil, serin ama gunesli aylarda gitmek isterseniz Haziran, Temmuz ve Agustos sizler icin on numara aylar olacaktir.
Havalimani?
Biz Stockholm’un merkezine daha yakin olan Arlanda Havalimani’ndan degil, 100 km otede, Nyköping sehrindeki Skavsta Havalimani’ndan girdik ulkeye. Atraksiyon olsun diye degil, Ryanair sagolsun sadece o havalimanina uctugu icin oraya gitmek zorunda kaldik. Yine Ryanair sagolsun gece yarisina yakin bir saatte Nyköping’e varmamizdan sebep, o saatte direkt Stockholm’e gitmek yerine 1 gece havalimaninin tam karsisindaki Connect Hotel’de kalmaya karar verdik. Amacimiz geceyi orada gecirip, sabah erkenden Stokcholm’e dogru yola cikmakti. Otobus saatlerini kontrol ettik, otelde check-in yaptik, basimiza geleceklerden habersiz ilk aksam yemegimizde Ikea sayesinde meshur olan cok cok lezzetli Isvec koftelerimizi bir guzel yedik (yaninda da isvec birasi, mis.).
Sabah 5 gibi, 6’daki otobuse binmek uzere uyandik ve elimizde bavullarla otobusun kalkacagi yere dogru yurumeye basladik. Hava karanlik, ortam issiz, agzimizdan dumanlar cikiyor ve durakta kimse yok. 5 dakika kadar bekledikten sonra havalimaninin icine girip bi gorevli bulmaya calistik ama havalimani da kapali! Havalimani kapali olur mu? Kapatmislar valla… Yaklasik bi yarim saat sonra araba kiralama ofislerinden birisi acildi da en azindan konusup bilgi alabilecegimiz birini bulabilmis olduk.
Demistim ya otobus saatlerini kontrol ettik ve otele check-in yaptik diye, o sirada gozden kacirdigimiz kucuk bir nokta varmis… O saatler sadece ucaklarin inis yaptigi zamanlar icin gecerliymis… Yani Nyköping’den Stockholm’e her saat basi otobus yok, sadece ucaklar inis yaptigi zaman otobus varmis. O sirada saat 6 civari oldugu ve en yakin inis yapacak ucagin zamani da 10.30 oldugu icin kendimize alternatif yollar aramaya basladik. Aklimiza ilk gelen arac taksi oldu, yaklasik 200 Euro fiyat cektikleri icin vazgectik. Araba kiralayalim dedik, o da hemen hemen ayni fiyatti. Sonradan otelin resepsiyonuna danisip Nyköping’in merkezine gidip oradan trene binebilecegimizi ogrenip sevindik.
Eger siz de bir sekilde Skavsta Havalimani’na inis yaparsaniz lufen bu detayi aklinizdan cikarmayin diye de tavsiyemi vermis olayim.
Olayli baslayan sabahin ardindan oglen saatlerinde Stockholm’e vardik. Konsepti “Kuzey Isiklari” olan, sehrin tam merkezindeki, inanilmaz havali bir web sitesi ve tanitim yazisi olan Nordic Light Hotel’de konakladik. Fotograflarda gorulen o muhtesem otel, odaya vardigimizda bambaska bir hal almisti zira her yerde havasini attiklari o “kuzey isiklari” konsepti odanin tavanina yerlestirilmis dandik bi isiktan ibaretti. Yataklari inanilmaz dar, temizligi de “eh iste” seviyesindeydi. Otelle ilgili beni tek mutlu eden sey kahvaltisiydi, onun disinda hic ama hic memnun kalmadim. Gidecek olanlara da tavsiye etmiyorum. Ayni fiyata cok daha iyi oteller bulabilirsiniz zira bu sozde havali otel, havali oldugu kadar da pahali.
Simdi gelelim Stockholm’un gezilecek yerlerine.
Sehrin metro hatti cok genis oldugundan ve ben de sizler gibi Stockholm’e gitmeden once sanatsal metro duraklarinin methini cok kez duydugumdan, sehri metroyla gezmekten baska bir ihtimali dahi getirmemistim aklima. Ilk gun, soguktan dolayi uzun uzun yuruyemecegimizi anlayip attik kendimizi Ericsson Globe’e. Birazcik sira bekledikten sonra sehri tepeden izlemenin verdigi hazla kosa kosa tam karsisindaki alis veris merkezine gittik. Kosa kosa gittik, cunku baska sansimiz yoktu. Hava oyle soguktu ki, “simdi n’apsak” diye 5 dakika sokak ortasinda durup plan yapma gibi bi luksumuz yoktu.
Ericson Globe’un yanindaki Tele 2 Arena’ya da disardan bi el sallayip sanatsal metro duraklarini gormek icin kendi capimizda bir tur duzenleyip asagidaki fotograflari cekme sansi yarattik kendimize.
Ikinci gun tarihi ada Gamla Stan’da soguk falan dinlemeyip uzunca bir yuruyus yaptik. Her sokagina, her kafesine bayildigim Gamla Stan benim icin Stockholm’un favori mekanlarindan birisi oldu. Tam yerini hatirlayamadigim ama cok buyuk bir yer olmadigi icin bulabileceginizi tahmin ettigim bir cay dukkani var burada. Icerisinde hepsi birbirinden muhtesem kokan yuzlerce cesit cay bulabilirsiniz. Almayacak olsaniz bile bu dunyalar sirini dukkani bir ziyaret edin derim.
Ucuncu ve son gun hic muzeci birisi olmamama ragmen Vasa Muzesi’ne gitmemek olmaz dedik, attik kendimizi 300 kusur yillik tarihi geminin sergilendigi yere. Onundeki kuyruk sebebiyle “vaz mi gecsek” diye dusunurken siranin hizli ilerledigini fark edip girmeye karar verdik. Iceride, geminin tarihini anlatan yaklasik 15 dakikalik kisa filmin oynadigi kucuk capli bir sinema salonu var, “nedir bu simdi?” demeden once o filmi bir izleyin derim. Devasa gemiyi uzun uzun inceleyip tarihini de ogrendikten sonra bulundugumuz yere yakin olan Nordiska Muzesi’ne de de girdik ama hic bizlik bir yer olmadigi icin hemen geri ciktik.
Her ne kadar soguk hava sebebiyle sokaklarinda istedigim kadar vakit gecirememis ve yilbasi tatili sebebiyle bir cok yerin kapanmasindan dolayi birazcik daha durgun bir Stockholm zamanina denk gelmis olsam da ben bu sehri cok sevdim. Yeniden ziyaret edip, doya doya sokaklarinda vakit gecirmek isterim fakat bu kez yaz mevsiminde! Tamam simdi “sogugu seviyorum” falan dedim ama, sehrin esas guzelliginin yaz aylarinda ortaya ciktigini dusundugumu de belirtmeden olmaz.
Bunlar disinda sehir ve ulke ve hakkinda hizlica bilgiler verecek olursam;
- Pahali bir sehir.
- Kizlari inanilmaz guzel ve erkekleri asiri yakisikli.
- Avrupa Birligi’ne ve Schengen’e uyeler fakat Euro degil kendi para birimleri olan Isvec Kronu’nu (SEK) kullaniyorlar.
- Insanlarin %90’i cok cok iyi derecede Ingilizce biliyor ve aksanlari gayet anlasilir.
- Stockholm 14 adet ada uzerine kurulmustur ve bu adalari birbirine baglayan 57 adet kopru vardir. (Tevekkeli degil kopruler sehri demem) : )
Veee gezimizin son duragi olan Viking Line feribot terminali! Stockholm’den Helsinki’ye feribotla gectik… Feribot maceramiz ve Helsinki gezisi detaylari diger yazida zira bu yazi dusundugumden daha uzun oldu bile…
Stockholm’u ziyaret edecek olanlara ve gitmeden once bu yaziyi okuyanlara simdiden iyi eglenceler! Daha once sehri ziyaret edip begenenler/begenmeyenler de yorumlar kismindan benimle deneyimlerini paylasirsa tadindan yenmez! : )
Biraz daha detaylı olsa tadından yenmezdi :) Elinize sağlık.
İlk postlarımdan :( Ama artık daha detaylı yazmaya çalışıyorum, teşekkürler yorumunuz için. :)